27 Eylül 2007 Perşembe

Kadere içelim?

depth

Kader şişko bir kapitalisttir.Senden çok istekleri vardır , sana 1 şey vermeden evvel canını çıkarttıyor,seni iyice yoruyor.
Kader sarraf bir fahişedir. Aklını çelip ,seni asla istediğin yere götürmeden , senden istediklerini alabiliyor .
Kader ahlakı olmayan bir masaldır.Belki de bizi ona götürebilen birçok yollar vardır ama onların çoğu doğru değildir.
Kader birden çok çözümleri olan bir problemdir.Yakalanmaya çok yakın, çok basit, çok anlaşılır gibi dursa da sizi seçim dilemine sürüklüyor.
Kader ekstravagan şeyleri sever.Abartıyla dosttur.Kontrol edilmiş , iza altına alınmış zevklere, sınırlandırılmış dileklere yaklaşmıyor.Uyuşuk ruhlara , kırık kalplere tahammülü yok.
Vahşi, yabani bir doğası var kaderin.
Asla tolerans göstermez.Özellikle de onun küçük bır kısmıyla yetinenlere.Bu tip durumlardan çok hızlı bir şekilde kaçar.
Ve fakat, kötü bir huyu var:Doyum nedir bilmeyen birilerine , kıskançlığı büyük bir iştahla gösterenlere rastladığında , midesi bozulup ,dökülüyor.Belkide çünkü orada herhangi bir prensip öğesi , seçkin detaylar ve seçicilik isteği bulmadığından rahatça dağıtıyor kendini .
Aslında bakarsan , kader çok karakterli değilmiş! Dolayısıyla da çok değerli bir şey olmasa gerek.
Onun için kaderin canı cehenneme diyorum arkadaşlar.
Şerefe!

19 Eylül 2007 Çarşamba

Shi Gan- (komplekslerimizin bir aynası)

foto: www.imdb.com

İki senelik bir aşk ilişkisi.Birbirini seven iki insan.Yalnız..
Kızın ezik duyguları bu mutluluğu tatmasını engelliyor.Erkek arkadaşını çılgınca kıskanıyor , onun artık yüzünde bıktığını düşünmektedir.Amansız bir şekilde sevgilisinin dikattini çekmek için , estetik bir operasyoa girmeye kara veriyor.Size filmin devamını anlatmak niyetinde değilim (zaten haftaya çarşamba cnbc-e'de var saat 22.00'de)..
Bu filmi seyrederken bir kitapta okuduğum bir deyim geldi aklıma.Orda asıl kız sevgilisine böyle yazardı bir mektupta: Seni sevebilmek için biliyormusun kaç kimlik değiştirdim?
Bu gerçekten de acı bir şeydir.Kendimizi olduğumuz gibi kabul edememek , gereksiz oluşturduğumuz komplekslerimiz hayatımızı olduğundan daha da zor kılıyordur.
Sonsuz paranoya: Halen onun gözlerinde çekici miyim?Halen onun için yeterince komik/çarpıcı/eğlencelimiyim?Ve bütün bu özellikler her zaman en yüksek dozda mıdır?
Kendimiziden böyle korkunç bir kaçış ne için?Karakterimizi süslemek için bu can atmalar neye?Nerden gelir bu eksiklik duygusu?
Keşke bütün bunların , başımıza gelen felaketlerinin nedeni olduğunu bir anlayabilsek!

Size Kim Ki Duk'un bu filmini şiddetle tavsiye ediyorum!

15 Eylül 2007 Cumartesi

Çarpıcı Posterler!


Istanbul Design Week'ten Aids konulu bazı çarpıcı posterler!

4 Eylül 2007 Salı

Koku..

Güzel fotosuyla hikayeme renk katan arkadaşım Şifa Barlas'a çok teşekkürler (flickr adresi :http://www.flickr.com/photos/74944580@N00)


Dopdolu olan bir zambağın polenlerin kokusu, bir ağaç kabuğunun muskla karışık olan aroması , kayanın üzerinde olan bir fosilin burun delici havası , bir kül parçasının yanık kokusu.. Bunların hepsi de değişik bir şekilde dikkat çekicidir.Bu kokulara bir de insan profilini , insan ruhunun esansını ve insan kalbinin gözeneklerinin dokularını eklediğinizi düşünün ve işte böylece bir insanın aurasını yaratmış oluyorsunuz.Bir ruhunun kimyasına doğru sizi götüren en harika rehber...Size de , böylece sadece bu ruha doğru seyahat etmek kalır.
Aniden kapı açılır ve bütün oda senin kokunla doluyor.Odanın her köşesi onu sanki garip bir hızla emer gibi.Ekşi bir tazeliği olan ve sanki tüm bir ormanın esrarengizliğini taşıyan bir çam kokusudur bu.Odadaki hava bir anda bir telmişçesine gerginleşiyor.Başka hiç bir koku cereyan etmiyor , hiç başka bir esintinin izi yok , her yerde senin kokunun hakimiyeti var.
İşte benim yolculuğum burada başlıyor.Zalimce çekici olan o yolculuk , o kapalı gözlerle yapılan hislerimin takibi.Bütün duyularım ; bu kokunun onlara verdiği sevinçle kontrolden çıkmış bir hızla özgürce sarhoş gibi dolaşıyorlar, bu mutlu trans denizinde yüzüyorlar.
Şu anda onları frenleyen tek bir neden vardır ; bu kokunun her damlasını tutmak, her notunu gizlice hapsetmek , her nüansını fanatikçe gizlemek ve bunu da ruhumun kilerinin derinliklerinde sıkıştırmak!
Sonra da bununla , zor saatlerimde,senin özleminle dolu olan saatlerimde yeniden göz göze geleceğim , yokluğunun verdiği hummaları durdurmak için bu kokuya yeniden ihtiyacım olacak...
Nefes alamıyorum ..artık değil..Senin kokunla doluyum...Aslında bundan şikayetçi filan da değilim.Ondan bir tanecik damla bile bırakmak istemiyorum.
Beni şoke ediyor, onu koklayınca kafayı buluyorum , beni titretiyor , bana çok ilginç şeyler yaptırıyor ve fakat onun bir zerresinden bile vaazgeçemiyorum.
Artık kokun daha da yoğun hissediliyor...Bana çok yakın olmalısın, herhalde yazı masama kadar gelmişsindir.Kokunun muzaffer savurmasının neden olduğu nefes darlığımdan patlayacak gibi oluyorum.Evet şimdi masamdan geçiyorsun ve bana merhaba demeye yaklaşıyorsun.Belki 5 , en fazla 7 adımdır bizi artık ayıran.Sen benimle selamlaşmaya geliyorsun , ben artık bunu biliyorum.Rahat tavırlarınla , her zamanki babacan davranışlarınla yaklaşıyorsun.
Sen bu kadar yakınsın!
Ama ben kafamı çevirmeye korkuyorum. Çünkü seni görünce , hep yaptığım, o durdurulamaz sevinçten kaynaklanan o spontan tavırlarımı sergilemekten korkuyorum.Bunları yapacağımı biliyorum , hep aynı şekilde davranıyorum çünkü.Parlak gözlü bir gülümseyiş, saçma sapan ve güya "naber dostum" der gibi bir el hareketi , babacan bir konuşma..işte herzaman yaptıklarım bunlardır seni gördüğüm zaman.Kim bilir bunlar ne kadar salakça gözüküyor.Bunları düşünmek bile kalbimi dondurmaya yetiyor.
Onun için etrafımda neler olduğunu görmemek için olağanüstü çaba sarfediyorum.Hatta nefes bile almamaya çalışıyorum.Sonuçta her şeye neden olan da odur...Hızlı bir şekilde bilgisayarda bir şeyler yazıyor gibi yapıyorum.Klavye , kontrolünü kaybetmiş olan parmaklarım karşısında , bazı soluk feryatlar çıkartıyor. Bu ses , az da olsa beni rahatlatıyor.En azından gözlerimi karartıp , etrafımdan az da olsa kopmamı sağlıyor.
Aniden sırtımda bir elin dokunuşunu hissediyorum.Kafamı güya tembel bir şekilde çevirip , mimiğime en yavaş hareketleri , tepkilerime bir kaplumbağa ritmi vermey çalışıyorum..
Sen beni her zamanki gibi selamlıyorsun, ama bu sefer ilginç bir canlılıkla , gözünde parlayan bir ışıkla.Reflekslerimi tutmaya çalışmaktan zaten bitap düşen beynimin işini , daha da zorlaştıran rahatsız edici bir bakışla bana bakmaya devam ediyorsun.
Beni bu gece vereceğin partiye davet ediyorsun.Bana evet yada hayır deme fırsatı vermeden kaçıp beni daha da karışık bir kafayla burakıveriyorsun.
-Hay Allah parti adresini bile vermedi-diye düşünüyorum - ki o sırada masada duran ve üstünde "iki kişilk davet" yazan bir kutuyu görüyorum.
Şaşkın bir halde kutuyu açıyorum ve içinde asla görmeyi aklımdan bile geçirmediğim şeyi görüyorum: Benim kullandığım parfümü!
-Sen benim parfümümü nerden biliyorsun ki?, - diye düşünüyorum.
Şişeyi çevirince arkada bir not buluyorum : Sezgilerini ve duygularını takip et!Onlar seni yanlış adrese götürmezler!

Gülümsüyorum... Adımlarımı artık rastgele atmayacağımdan emin olduğum yepyeni bir yolculuğa çıkıyorum..